küçükken bayılırdım ben buna. bir amcaoğlum vardı, onun da serpme toru vardı. balık tutmaya gidelim diye yalvarırdım ona. giderdik bir akarsu kenarına, o serpme torla balık yakalardı ben de o balıkları çuvala koyup peşisıra taşırdım.
hatta bir gün o suya dalıp yuvalarından çıkarmaya başladı balıkları. bana gel sen de çıkar dedi. ben de daldım suya. tabii bi bok görmüyoruz, elimi yuvaya daldırıyorum ama kurbağa, yengeç veya yılana değme ihtimalim de çok fazla. epey bir balık çıkarmıştım yuvadan. bana cesareti o abim aşılamıştı işte. 12-13 yaşımdaydım en fazla, rambo filmlerindeki gibi suya dalıp, ağzımda koca sazanla çıkıyordum.
şimdilerde fırsatım olsa, oltamı alıp haliç köprüsüne koşarım yine. bir yandan balık tutup bir yandan ufak ufak demlenirim. içimde uktedir bu bir de bir teras katında yaşayıp
taklacı güvercin besleyip onlarla ilgilenmek. bir de
kangal alıp onun günbegün büyüyüşünü görerek keyif almak. ne çok uktem varmış. üzüldüm kendime.